27 Şubat 2015 Cuma

Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili - 4 (Armağanlar)

Gary Chapman ve Dr. Ross Campbell'ın "Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili" kitabında dördüncü sevgi dili olarak armağan anlatılmış.

Çocuklarımıza sadece armağan vermek, çocuklarımızın sevildiklerini hissetmesini sağlamaz. Armağanla birlikte, önemsendiklerini de hissettirmemiz gerekmektedir. Bu nedenle, armağanın yanı sıra diğer sevgi dillerinde de sevgimizi göstermeye devam etmeliyiz. Özellikle temel sevgi dili armağan olan çocukların diğer sevgi dillerinde de sevildiklerini hissetmeye ihtiyaçları vardır. Kitapta iki kız çocukları olan ve sık sık seyahate giden bir aileden bahsediliyor. Anne ve baba eve döndüklerinde küçük kızları getirdikleri hediyeler için çok heyecanlanıp seviniyor, hediyeleri odasında özel bir köşeye koyuyor ve arkadaşlarına son gelen hediyeleri mutlaka gösteriyormuş. Ancak, büyük kızları hediyelerle çok da ilgilenmiyor, anne ve babasının seyahat hakkında konuşmasından daha büyük heyecan duyuyor ve seyahati en küçük ayrıntısına kadar dinliyormuş. Anne ve baba beş sevgi dilinden haberdar olduktan sonra küçük kızlarının temel sevgi dilinin armağan olduğunu, büyük kızlarının temel sevgi dilinin nitelikli zaman olduğunu keşfetmişler. 

Gerçek bir armağan alınan bir hizmet karşılığı verilmez. Karşılıksız olmalıdır. Kişiye duyulan sevginin bir ifadesidir. Eğer anne ve baba çocuğuna odasını temizlemesi karşılığında bir armağan veriyorsa bu armağan bir hizmet karşılığıdır ve karşılıksız değildir. Aslında sevildiğini hissetmeyen bir çocuk armağanı yanlış yorumlayıp koşullu verildiğini düşünebilir. Bu nedenle, armağanlara değer vermez. Bu çocuklar verilen armağanları ya bir köşe atarlar ya da kırarlar. Dolayısıyla, temel sevgi dili armağan olan bir çocuk için diğer sevgi dillerini de kullanarak sevildiğini hissetmesinin sağlanması gerekmektedir.

Armağanın büyüklüğü ve fiyatı önemli değildir. Önemli olan ifade ettiği sevgidir. Örneğin, sıradan bir eşya olarak çocuğumuzun okul kıyafetlerini bir hediye paketi yapıp vermek çocuğumuzu heyecanlandıracaktır. Zira armağan paketi açmak her çocuğu heyecanlandırır. 

Çocuklarımız için oyuncak alırken reklamlar gibi dış uyaranlardan etkilenmemeliyiz. Aldığımız oyuncaktan çocuğumuzun nasıl etkileneceğini iyice düşünmeliyiz. Her oyuncağın eğitici olması gerekmez, ama olumlu bir etkisi olmalıdır. 

Çocuklarımızı armağanlara boğup diğer sevgi dillerini ihmal etmek sakıncalıdır. Genellikle çocukları ile yeterince ilgilenemeyen anne ve babalar bu açıklarını hediye alarak telafi etmeye çalışırlar. Böyle bir durumda, çocuklar armağanlar ile insanların duygu ve davranışlarını kontrol etmenin mümkün olduğunu öğrenirler ve çıkarcı, materyalist birer insan olup çıkabilirler. Öte yandan, çocuğumuza çok fazla armağan almak, odasını adeta bir oyuncakçı dükkanına çevirmek armağanın özelliğini kaybetmesine neden olur. Çocuk için armağanlar bir yük haline gelmeye başlar ve çocuk armağanlara duyarsız hale gelir. 

Bayram, yılbaşı ve doğum günü hariç armağanların çocuklarımızla birlikte seçilmesi gerekir. Özellikle çocuklarımız büyüdüğünde armağanları birlikte seçmeye gayret etmemiz gerekir. Zira büyüdükçe çocuklar kendi giyim tarzlarını ve zevklerini oluştururlar. 


Temel sevgi dili armağan olan çocuklar ne diyor?


Temel sevgi dili armağan olan çocuklar armağanı aldıklarında daha farklı davranacaklardır. Armağanlarına daima önem verirler. Armağanın paketlenmesini veya en azından benzersiz ve yaratıcı bir sunumla verilmesini beklerler. Çoğunlukla armağanlarının paketlerini sevinç çığlıkları ile açarlar. Kendilerini paketi açarken çok özel hissederler ve o anı bizimle paylaşmak isterler. Armağanı açtıklarında bize sarılıp bol bol teşekkür ederler. Yeni armağanlarını sergileyebilmek için odalarında özel bir yer hazırlarlar. Arkadaşlarına da bu armağanları anlatırlar ve izleyen günlerde defalarca bize gösterirler. Ne kadar beğendiklerini söyleyip dururlar. Armağanı görmek onalara sevildiğini hatırlatır. Onlar için armağanın kendisi çok da önemli değildir, önemli olan bizim onları düşünmüş olmamızdır. Bu yüzden armağanın zarar görmesi ya da yerinin değiştirilmesi travmatik olabilir. Bu tür çocuklara diğer sevgi dillerinde de sevgimizi göstermek konusunda daha hassas olmalıyız.

Beş yaşındaki çocuk anaokulu öğretmeninin onu sevdiğini düşünüyor, çünkü öğretmeni ona bir hediye vermiş. 

On sekiz yaşında üniversiteye yeni başlayacak bir genç kız, kendisine hediye edilen arabayı gösterip anne ve babasının kendisini sevdiğini her zaman hissettirdiklerini söylüyor.


26 Şubat 2015 Perşembe

Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili - 3 (Nitelikli Zaman)

Gary Chapman ve Dr. Ross Campbell'ın "Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili" kitabında ele alınan üçüncü sevgi dili nitelikli zamandır. 

Özellikle biz çalışan anneler işten eve döndüğümüzde hemen yemek hazırlamak gibi ev işlerine yöneliriz. Ancak, çocuklarımız eteğimizi çekiştirerek peşimizde dolanıp bizimle oynamak için sızlanırlar, çeşitli huysuzluklar çıkarırlar. Hemen ev işlerine sarılmak yerine çocuğumuzla başbaşa geçirilen bir yarım saat hem bizi hem de çocuğumuzu rahatlatacaktır. Aksi halde, ev işlerini yapmak telaşında olan biz annelerin ve çocuklarımızın sinirleri daha da bozulacak, keyifle geçirilecek bir akşam ziyan olacaktır. Aslında burada çocuğumuzun oynayalım diye tutturması, bizimle nitelikli zaman geçirme ihtiyacından doğmaktadır. Özellikle temel sevgi dili nitelikli zaman olan çocuklarla başbaşa geçirilen zaman çok önemlidir ve sevildiklerini ancak böyle hissederler. 

Aslında temel sevgi dili nitelikli zaman olmasa da pekçok çocuk anne ve babasının dikkatini sadece kendisine çekmek ister. Anne ve babayla daha çok vakit geçirmek için ebeveynlerini çileden çıkaracak yaramazlıklar yapmaktan çekinmezler. Zira negatif ilgi bile çocuğun anne ve babasından hiç ilgi görmemesinden iyidir. 

Nitelikli zaman dikkatin odaklanması anlamına gelir. Bir çocuğa bölünmemiş ilgi göstermek demektir. Bebeklerin pek çoğu beslenirken, altı değiştirilirken nitelikli zamanı yaşarlar, anne sadece bebeğine konsantre olur. Ancak, çocuk büyüdükçe nitelikli zaman ayırmak zorlaşır. Anne ve babanın nitelikli zaman için ciddi fedakarlıklar yapması gerekir. Fiziksel temas veya onay sözcükleri kullanmak nitelikli zaman ayırmaktan çok daha kolaydır. Zira, pek az anne ve babanın istediklerini yapacak kadar zamanları vardır ve anne ve babaların çocuklarına nitelikli zaman ayırmak için öncelikli bazı ihtiyaçlarından vazgeçmesi gerekir. Çocuklarımız ergenlik çağına yaklaştıkça, çoğunlukla yorgun olduğumuz ya da acelemiz olduğu zamanlarda yahut da duygusal olarak zayıf olduğumuz zamanlarda kendilerine zaman ayırmamızı isterler ve böyle zamanlarda nitelikli zaman geçirmek bizim için oldukça zordur.

Nitelikli zaman aslında anne ve babaların çocuklarına var olma armağınıdır. Nitelikli zaman geçirildiğinde, anne ve babalar çocuklarına "sen önemlisin, seninle birlikte olmaktan hoşlanıyorum." mesajını iletirler. Çocuk gerçekten sevildiğini hisseder. O anlarda anne ve babası tamamiyle ona aittir.

Nitelikli zaman geçirilirken önemli olan yapılan faaliyet veya gidilen yer değildir, birlikte olunmasıdır. En verimli nitelikli zaman  evde çocuk ile yalnız olunduğunda birlikte geçirilen zamandır. Birden fazla çocuk sahibi olunduğunda her çocuk ile yalnız kalınacak vakit bulmak kolay değildir, ancak her çocukla başbaşa zaman geçirilmesi gerekmektedir. 

Nitelikli zaman tatlı ve sevecen göz temasını da içermelidir. Çocuğunuzun gözlerinin içine sevgiyle bakmak sevginizi iletmenin güçlü bir yoludur. 

Nitelikli zaman geçirilirken anne ve babalar çocuklarını daha iyi tanırlar. Bir ebeveyn topa nasıl vurulacağını veya bulaşıkların nasıl yıkanacağını gösterirken genellikle çocuğunun daha önemli konulardan bahsetmesini sağlamak için gerekli ortamı yaratmış olur. Kaliteli sohbetler özellikle anne ve babanın geçmişinden bahsettikleri zamanlarda gerçekleşir. Anne ve babasının flört dönemini bilmek veya ergenken yaşadığı kaygıları bilmek çocuğun duygusal gelişimine önemli katkılar sağlar.

Ancak, küçük çocuklarla kaliteli sohbetler dikkatlerinin yoğunlaştığı yatma saatinde yapılmalıdır. Bütün çocuklar hikayeye bayılır. Hikaye okumak uykuya hazırlamak için harika bir yoldur. Bunu bir alışkanlık haline getirmek, ergenlik çağında çocuklarımızla daha kolay iletişim kurmamızı sağlar. Küçük çocuklarımızın hikayedeki olaylar ve karakterler hakkındaki hislerini ifade etmesini sağlamalıyız. Çocuklar, böylece davranışları ile duyguları arasındaki ilişkiyi keşfederler. Duygularının farkında olarak davranışlarını kontrol etme becerisine sahip olurlar. 

Çocuklarımız büyüdükçe nitelikli zaman konusunu planlamak gerekmektedir. Örneğin, yemek saatleri planlanabilir ya da ayda bir kez bir gecelik seyahatler yapılabilir. Çocuk büyüdükçe önceden planlanmadığı sürece birlikte geçirilen zaman giderek azalacaktır. 

Temel sevgi dili nitelikli zaman olan çocuklar ne diyor?


Temel sevgi dili nitelikli zaman olan çocuklar, kendisine yeterince vakit ayırılmadığı veya ilgi gösterilmediği zaman ailesinin onu gerçekten sevmediğini düşünerek büyük bir huzursuzluk yaşarlar. O nedenle çocuğumuzun temel sevgi dili nitelikli zamansa, ihtiyacı olan nitelikli zamanı sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.

Sekiz yaşındaki bir çocuk "Annemle babamın beni sevdiğini biliyorum, çünkü benimle birlikte zaman geçiriyorlar." diyor.

On yaşındaki bir çocuk ise "Annem beni seviyor. Benim futbol maçlarıma geliyor ve sonra birlikte yemeğe gidiyoruz. Babamın beni sevip sevmediğini bilmiyorum. Benimle pek zaman geçirmiyor." diyor.

İlgili Yazılar:



25 Şubat 2015 Çarşamba

Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili - 2 (Onay Sözleri)

Bir önceki yazımda Chapman ve Campbell tarafından ele alınan beş sevgi diline genel olarak değinmiş ve fiziksel temastan bahsetmiştim. Bu yazımda da diğer bir sevgi dili olan onay sözlerinden bahsedeceğim.

Sevgimizi ifade ederken sözcükler çok önemlidir. Çocuklar genellikle söylediğimiz her söze yürekten inandığımızı düşünürler. Bir çocuk onay sözlerinden ömrünün sonuna kadar faydalanır, ancak geçici kızgınlıklarla söylenen kırıcı sözler çocuğun özgüvenini zedeleyebilir ve yeteneklerinden şüphe duymasına neden olabilir.

Somut düşünme eğiliminde oldukları için küçük çocuklara "seni seviyorum" denirken fiziksel yakınlık kurulmalıdır. Çünkü, küçük çocuklar sözcüklerin anlamından çok daha önce duygusal mesajları alırlar. Fiziksel yakınlıkla birlikte ifade edilen şefkatli sesleri daha iyi algılarlar. Şefkat ve sevgi sözcüklerimiz çocuğumuzun kendisine dair tüm özelliklerine ve yeteneklerine duyduğumuz hayranlığımızı ifade ederken, övgü sözcüklerimiz başarı, davranış ve bilinçli hareketler gibi çocuğumuzun yaptıklarına yöneliktir. Övgü sözcüklerini çok sık kullanırsak bir süre sonra olumlu etkisini kaybeder. Zamanla çocuğumuz hak etmediği halde övüldüğünü ve bu övgünün kendisini iyi hissetmesini sağlamak için yapıldığını anlar. Ayrıca sık sık övülen bazı çocuklar bu duruma öyle alışırlar ki, övgünün doğal olduğunu düşünüp sürekli olarak övülmeyi beklerler ve övülmedikleri zaman hatalı olduklarını düşünürler. 

Çocuklarımızı daha fazla girişimde bulunmaları için onları yüreklendirmeye çalışırız. Çocuklarımızın yürümeyi, konuşmayı ya da bisiklete binmeyi öğrenmesi için cesaretli olması gerekir. Biz sözlerimizle çocuğumuzu ya cesaretlendiririz ya da cesaretini kırarız. Bu nedenle, yeni beceriler kazanırken çocuğumuzu çok iyi, harika, başarmak üzeresin gibi sözlerle cesaretlendirmeliyiz. Öte yandan, paylaşmak gibi sosyal beceriler kazanırken de çocuğumuzu cesaretlendirmemiz gerekir. Örneğin, oyuncağını arkadaşıyla paylaşan çocuğumuza "oyuncağını paylaştığını fark ettim, çok hoşuma gitti" veya arkadaşını dinleyen çocuğumuza "insanları dinlemen çok güzel" diyerek paylaşmak ve dinlemek konusunda cesaretlendirebiliriz. Çocuklarımızı yüreklendirirken yumuşak bir ses tonuyla konuşmalıyız. 

Teşvik sözcükleri özellikle çocuğumuzun belli bir konudaki gayretine yönelikse daha etkilidir. Çocukların yol gösterilmeye ihtiyaçları vardır. Belli bir dile yönlendirilerek konuşmayı öğrenirler. Belli bir toplumda yaşayarak nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Tüm çocuklar birileri tarafından yönlendirilirler. Eğer ebeveynler yönlendirmezse, bu rolü okul, televizyon, diğer büyükler veya başkalarının yönlendirdiği çocuklar üstlenecektir. Örneğin, anne ve babalar çocuklarına uyuşturucudan uzak durmalarını söylerken, sert ve acımasız bir tavır içinde olurlarsa tam aksine çocuklarını uyuşturucuya itebilirler. Olumsuz bir tavırla verilen olumlu bir mesaj daima olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Sevecen bir tavır içinde olunmalı. Uyuşturucu kullanan kişiler için endişelendiğinizi, böyle bir yanlış seçim yapmaları nedeniyle üzüldüğünüzü gösteren sevecen bir yaklaşım sergilemek "uyuşturucudan uzak dur" demekten daha etkilidir. 

Onay sözleri çocuğumuzun temel dili ise, "seni seviyorum" sözleri daima tek başına kullanılmalı. Örneğin, "seni seviyorum, ... bunu benim için yapar mısın?" demek sevgi sözcüklerinin gücünü düşürür. 

Temel sevgi dili onay sözcükleri olan çocuklar ne diyor?


Temel sevgi dili onay sözcükleri olan çocuklar için ebeveynlerinden duydukları sözel onaydan daha önemli herhangi bir şey yoktur. Aynı şekilde sert ve  kırıcı sözler de onları çok daha fazla yaralar ve onlar için çok yıkıcıdır. Bu kelimeleri kafalarından atamazlar. O nedenle bu tür sözler için derhal özür dilenmesi gerekir. 

Sekiz yaşında bir çocuk, "Annemi seviyorum çünkü o da beni seviyor. Her gün bana beni sevdiğini söylüyor. Sanırım babam da seviyor, ama bana bunu asla söylemiyor." diyor.

Oniki yaşında kolu kırılan bir çocuk "Annemle babamın beni sevdiğini biliyorum. Kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda ev ödevimi yapmam için beni asla zorlamadılar, daha sonra yapabileceğimi söylediler. Gösterdiğim gayretten dolayı benimle gurur duyduklarını ve başaracağımdan emin olduklarını söylediler." diyor.




23 Şubat 2015 Pazartesi

Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili - 1 (Fiziksel Temas)

Bir süre blog yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Zira, yazı yazarsam okuyacak vakit, okursam yazacak vakit bulamıyorum. Biraz da çocuk konusunda okumaktan sıkıldım. Araya "Yüzyıllık Yalnızlık" kitabını sıkıştırdım. Ben kitabı eline alınca bırakamayanlardanım. Bıraksam da aklım kitapta kalır. Kitap okumak geceleri uykusuz kalmamın en büyük nedenlerinden biridir. 

Bugünkü yazımın konusu okumayı yeni bitirdiğim Gary Chapman ve Dr. Ross Campbell tarafından kaleme alınan "Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili" kitabı. Okuduğum ilginç kitaplardan bir tanesi. Gary Chapman'ın daha önce çiftler için yazdığı kitabın çocuklara uyarlaması. 

Bildiğiniz gibi, hemen hemen her anne baba çocuğunu sever. Çocuğu için iyi olacağını düşündüğü şeyleri yapar. Ancak, anne babalar çocuklarını sevseler de bazen, belki çoğu zaman çocuklar karşılıksız sevildiklerini hissedemeyebilirler. Anne ve babaların en çok dikkat etmeleri gereken konu, çocuklarının kendileri tarafından karşılıksız sevildiğini hissetmelerini sağlamaktır. İnsanız, ara sıra yol kazaları olacaktır, ancak bu kazalar istisna olduğu müddetçe çocuk sevilmediği hissine kapılmaz. Eğer çocuklar anne ve babaları tarafından sevildiklerini hissederlerse, anne ve babalarının rehberliğine daha duyarlı olurlar.

Chapman ve Campbell, sevgimizi ifade edecek temel sevgi dilini konuşmadığımız sürece çocuklarımız sevildiklerini hissetmeyeceklerdir diyorlar. Beş sevgi dili vardır: fiziksel temas, onay sözleri, nitelikli zaman, armağanlar ve hizmet davranışları. Beş yaşın üstündeki çocuklar, bu sevgi dillerinden birisini temel sevgi dili olarak seçerler ve ebeveynler sevgilerini öncelikli olarak bu sevgi dilinde ifade ederlerse sevildiklerini daha iyi hissederler. Tabii ki, bu temel sevgi dilinin yanında diğer sevgi dillerinde de sevgimizi göstermeye devam etmeliyiz. Ama çocuğumuzun temel sevgi dilinde sevgimizi ifade etmeye daha çok dikkat etmeliyiz. Ayrıca, çocuklarımızın temel sevgi dilleri zamanla değişebilir. Bu nedenle, her zaman çocuğumuzun sevgi dilinde değişim olup olmadığına duyarlı olmalıyız. Ancak, beş yaşın altındaki çocuklarımızın temel sevgi dilini anlamak kolay değildir. Bazı ipuçları verebilirler, fakat nadiren temel sevgi dili anlaşılabilir. Bu nedenle beş yaşın altındaki çocuklarımız için beş sevgi dilini de kullanmalıyız. Çocuğumuz büyüdüğünde beş sevgi dilinden birisini temel sevgi dili olarak seçse de beşine de ihtiyacı vardır. Temel sevgi dili dışındaki diğer sevgi dillerinde de sevilen bir çocuk, yetişkinlik döneminde temel sevgi dili kendisinden farklı bir kişiyle karşılaştığında, bu kişinin ihtiyacı olan temel sevgi dilinde de sevgisini göstermeyi bilir. 

Fiziksel Temas:


Kucağa alınan ve öpülen bebeklerin duygusal hayatı diğer bebeklere nazaran daha sağlıklıdır. Aslında fiziksel temas sevgi dilleri arasında en kolay uygulanabilenidir; çünkü, fiziksel temas için özel bir olaya veya mazerete gerek yoktur.  Ancak, dokunmak sadece kucaklamak ve öpmekle sınırlı değildir. Çocuğun sırtını sıvazlamak, kolunu veya omzunu tutmak, sırtınızda taşımak, masal okurken kucağınıza oturtmak, güreşmek de fiziksel temas içerir. Araştırmalar birçok ebeveynin çocuklarına sadece giydirmek, soymak, arabaya bindirmek, yatağına taşımak gibi gereklilikler halinde dokunduğunu göstermektedir. Her gün okula giderken çocuğunuzu kucaklamak çocuğunuzun güvenli bir sığınak olan evin dışındaki yaşantıda kendisini güvenli hissetmesini sağlayacaktır. Okuldan gelince çocuğunuzu kucaklamak da çocuğa güvenli sığınağında olduğu hissini verip evin dışındaki olumsuzlukları dışarıda bırakmasını ve huzura kavuşmasını kolaylaştıracaktır. 

Genellikle erkek çocukları kız çocuklarına göre daha az fiziksel sevgi görür. Ancak, erkek çocuklarının da en az kız çocukları kadar fiziksel temasa ihtiyaçları vardır. 

Ergenlik öncesinde kızlar babaları tarafından sevildiklerine dair bir takım işaretler ararlar ve bu ihtiyaç onbir yaş civarında doruğa ulaşır. Kızların karşı cinsle sağlıklı bir ilişki kurabilmelerinin anahtarı babanın kızına fiziksel temas yoluyla da sevdiğini göstermeye devam etmesidir.

Çocuğunuz ergen olduğunda kucaklanmak veya öpülmek gibi fiziksel temaslardan kaçınabilir. Özellikle arkadaşlarının yanında bu tür davranışlar sergilenmesinden hoşlanmazlar. Ancak, bu durum ergenlerin fiziksel temasa ihtiyaç duymadığı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle çocuğunuz ergen olduğunda kucaklamak ve öpmek dışındaki dokunma yöntemlerden yararlanmanız gerekebilir. Örneğin, ergen çocuğunuza masaj yapmak veya omzunu sıvazlamak da fiziksel temastır.

Temel sevgi dili fiziksel temas olan çocuklar ne diyor?


Yedi yaşında bir çocuk diyor ki: "Annemin beni sevdiğini biliyorum, çünkü bana sarılıyor."

Oniki yaşında annesiyle yaşayan bir çocuk özellikle babası tarafından sevildiğini hissediyor ve "Çünkü babamı her görmeye gittiğimde babam bana sarılıyor, öpüyor. Annemin de beni sevdiğini biliyorum, benim için bir sürü şey yapıyor, ancak keşke annem de babam gibi sarılsa" diyor.


İlgili Yazılar:





Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili - 5 (Hizmet Davranışları)



12 Şubat 2015 Perşembe

Bugünlerde Canımı Sıkan Bir Şey Var

Bugünlerde canımı sıkan bir şey var. Kimilerinin çocuk sahibi olunca aman okumaya ne gerek var, analarımız bizi yetiştirmişler fena mı olmuşuz gül gibi geçinip gidiyoruz işte veya bu mükemmel çocuk yetiştirme merakı nedir gibi yorumları beni bunaltıyor. Bu tür yorumların bir kısmı çoluk çocuk sahibi kişilerden geliyor, hadi bunları geçeyim. Ya çocuk sahibi olmayanların bazen sırf polemik için bu mevzuları deşip durması can sıkıcı. Kendi kendime kızım dur ağzını açma, düşüncesini söylesin, sen de sus burda bitsin iş diyorum. Yok edemiyorum, illa fikrimi söyleyecem. Ben de hastalık! Bir konuda bir fikrim varsa sadece kendime saklayamıyorum. İlla anlatacam. Şöyle tebessüm edip susuveren insanlara bayılıyorum. O büyüklük bana da uğrar mı acaba? Ne diyeyim işte herkesin kendi doğrusu var!

Okumanın bir zararını görmedim. Derdim mükemmel bir çocuk yetiştirmek de değil. Zaten çocuk sahibi olanlar bilir, öyle bir kavram yok! Çocuğun kendine has bir karakteri var. Örneğin, çocuğun girişken değilse girişken yapamıyorsun. Olmaz yani! Benim derdim çocuğu bir kalıba sokmak değil. Çocuğa doğru yanlış nedir göstermek!

Bir de şu ağlatma meselesi. Ağlatmamak yanlış!!! Kardeşim çocuk her ağladığında evet yanındayım. Ama ağlamasına izin vermiyor değilim. Ağlamak istiyorsa ağlasın tabiki. İlla teselli edip susturmak gibi bir derdim yok, ama kucağımda annesinin ilgisini hissederek ağlasın derdim. Ayrıca da uyku eğitimini de ağlatarak vermeye pek taraftar değilim. Ama oyuncak aldırma isteğine hayır dediğim için ağlıyorsa, evet ağlasın, ama bir köşede ağlasın diye bırakıp gitmeye karşıyım arkadaş. Geliyorsa kucağıma alır, neden almayacağımı anlatırım, sarılırım, yok kucağıma gelmiyorsa yanında dururum, sakinleşinceye kadar. Bunu da bir türlü anlatamıyorum!

İşte böyle...

11 Şubat 2015 Çarşamba

Eğitimde Ödev Sorunu

Okullar henüz açılmışken bugün gelen kar tatili ve Selçuk S. Şirin'in eğitim üzerine twitleri bugünkü yazıma ilham oldular. Çevremdeki ailelerden gördüğüm kadarıyla ilkokul döneminde en sıkıntılı konu ödevlerin yapılması. Okul çağında çocuğu olan arkadaşlarıma ya yapmıyorsa bırak üstüne düşme dersem, yanıt olarak "seninki okul çağına gelince seni de görürüz" cümlesi geliyor. Halbuki genel olarak başarılı bir okul hayatı olan ben ilkokulda son derece başarısızdım. Şimdi geriye dönüp baktığımda aslında bir okula uyum sorunum olduğunu görüyorum. Benden büyük kardeşlerim vardı. Okula başlamadan onlardan hevesenip bir defter edinmiştim, onlara bir cümle yazdırır alt satıra da aynısını kendim yazmaya çalışırdım. Hatta "Sibel ile Kuzucuk" kitabını muhtemelen sürekli okutmaktan ezberlediğimden okuyabiliyordum. Annem 1'den 100'e kadar saymayı öğretmişti. Düşünüyorum da aslında evde farkında olmadan bir anaokulu eğitimi almışım.

Okula başlamak konusunda çok hevesli değildim ama. Babamın benden büyük kardeşlerime derslerine çalışmaları konusundaki baskısından biraz ürkmüştüm sanırım. Babam okumak istemiş, ama babası izin vermemişti. O yüzden okumak içinde kalmış, çocukları okusun diye de kendini hırpalamıştı. 

İlk gün ilk dikkatimi çeken şey çocukların çoğunun anne ve babalarından ayrılırken ağlamaları olmuştu. Anlam verememiştim, ağlayacak ne var ki diyordum. Sonra öğretmen muhtemelen kalem tutmayı öğrenmemiz ve el kaslarımızı geliştirmemiz için defterlerimize düz çizgi çekmemizi istedi. Benim için çocuk oyuncağı idi. Hemen bir sayfa her satırı dolduracak şekilde düz çizgi çektim. Öğretmen sınıfı dolaşıp yaptıklarımıza bakıyordu. Ben takdir edilmeyi beklerken, doldurduğum sayfanın üzerine kırmızı tükenmez kalemi ile kocaman bir çarpı işareti (siz deyin X) attı. Sonra başka bir sayfaya aynı çizgileri satır atlayarak yapmamı göstermek için, ilk satıra 3 tane çizgi çekti, sonra satır atlayıp 2 tane daha çizgi çekti ve böyle yap dedi. Bu görüntüler halen capcanlı bir şekilde hafızamdadır. Bir öğretmenlik yaklaşımından ne kadar uzak! Amaç çocuğun çizgi çekmesini sağlamak, defterinde çizgilerin daha güzel görünmesini sağlamak değil! Her işte bir hayır vardır ya çok kalabalık olduğu için sınıfı  böldüler. Böylece hayatıma damgasını vuracak, gerçek anlamda bir öğretmen olan ilkokul öğretmenimle tanıştım. Ama uyum sorunum uzunca bir süre devam etti.

Birinci yaz tatilimin sonunda ablam okumayı unuttuğumu fark etti. Yaz tatili boyunca hiçbir şey okumamıştım ve okumakta zorlanıyordum. Ablam okullar açılmadan önceki 15 gün boyunca çalıştırıp tekrar okumayı öğretti. O dönemde "Ayşegül ve Kuklaları" kabusum olmuştu. Okumaktan nefret ediyordum, çünkü her sayfadaki yazılar oldukça uzundu. 

Ödevlerimi yapmadığım olurdu. Öğretmen sanırım her zaman ödevlerimizi yapıp yapmadığımızı kontrol etmiyordu. Annem de belki sadece ödevini yaptın mı diye soruyordu, ama yapıp yapmadığımı kontrol etmiyordu. Bir keresinde yine ödevimin yarısını yapmış yarısını yapmamıştım. Ertesi gün öğretmen ödevleri kontrol etti. Ben tahtaya kaldırılıp "tembel çocuk" şarkısının söylenmesini göze almıştım. Aman ne olacak şarkıyı söylerler yerime otururum diyordum. Önümdeki sırada oturan çalışkan ve ödevlerini her zaman yapan bir çocuk da o gün yarım yapmıştı sanırım, öğretmen tahtaya kalkmasını söyleyince ağlamaya başladı. Ben bunun için neden ağlıyor diye gene şaşırmıştım. 

İlkokul ikinci sınıftayım. Meşhur uzun kenar kısa kenarın iki katı olduğu matematik problemlerini yapamıyordum. Yazılılardan da genelde başarısız ya da geçer alıyordum. Babam ablamdan beni çalıştırmasını istedi. Ama belli ki canım çalışmak istemiyor ve kendimi veremiyorum. Ablam devamlı olarak, uzun kenarda kısa kenardan iki tane var diyor ve bana neymiş diye soruyor. Ben de her seferinde "uzun kenardan kısa kenarda iki tane var." diyorum. Ablam gerilmeye başladı, ben de içimden bir önce söylediğinin tersini söylesen kurtulacaksın, tersini söyle diyorum kendi kendime. Ama tersini söylüyorum diye düşünerek her seferinde "uzun kenardan kısa kenarda iki tane var." diyorum. Ablam 10 kez anlatmıştır. O geriliyor, ben geriliyorum. En sonunda sinirlenip ders çalıştırmayı bıraktı. Sonra başka bir kardeşim anlatmaya başladı. Sonuç yine aynı. Kendi kendime kızıyorum, yahu bir önceki söylediğinin tersini söylemek bu kadar zor mu diyorum, söyleneni ezberlemeye çalışıyorum. Ama olmuyor. Sürece babam da dahil oldu. Dört-beş kez de babam anlattı. Sonra yakamı nasıl bıraktılar hatırlamıyorum. Bir şekilde ya doğrusunu söyledim ya da kafamın çalışmadığına karar verip benle uğraşmayı bırakmış olabilirler :)

Üçüncü sınıfta ders notlarım düzeldi. Ama hatırladığım kadarıyla ben yine fazladan ders çalışmadım. Sanırım sadece okula alıştım ve bir de beni kendi halime bıraktılar sanırım. 

Bunları neden anlattım. Bir kere bize verilen ödevleri yapmak saatlerimizi almazdı. En fazla 1 saat diye hatırlıyorum ki, benim ona rağmen yapmadığım olurdu. Şimdi saatlerce sürüyor ödevler ve bu kadar çok ödev insafsızlık. Nitekim, Selçuk S. Şirin yazılarında ilkokul döneminde ödevin faydasının çok fazla olmadığını istatistiklerle anlatıyor. Bir de 15 tatillerde veya yaz tatillerinde çocuklara ödevler verilmesi saçmalık.  Bizim dönemimizde bu tatil ödevlerini yapanlar azınlıktaydı ve öğretmenler de yapanlara aferin der, yapmayanlara hiçbir şey demezdi. Ben de yapmazdım, ama ilk gün yapmamanın sıkıntısını da çekerdim. Oku denilebilir en fazla, ama ne olursa, kitap olur, çizgi roman olur, ne olursa olur. İkincisi, öğretmenler ödevlerimizi yapmadığımız için velilerimizi çağırmaz, onları suçlamazdı. Ancak, bir çocuk çok yaramaz ve öğrenemiyorsa çağırırdı. O zaman velin gelsin denirdi. Üçüncüsü, şekilci olmaya gerek yok, amaç öğretmek olmalı. Ne şekilde yapıldığı çok da önemli olmamalı. Benim ilk öğretmenimin defterime çarpı atması gibi bir uygulama ancak çocuğu okuldan soğutur. Dördüncüsü, çocuk iki kez anlattığınız halde anlamıyorsa ara verin, sıkılmış demek ki. Beşincisi, ödevlerini yapması için baskı yapmayın, çocuğu ödev yapmaktan soğutursunuz. Ödev onun sorumluluğu. Birisi bir şeyi bana ne kadar çok yap derse, ben o kadar çok yapmak istemezdim. Altıncısı, ilkokul öğretmeni çok önemli, çocuğun okulla ilk tanıştığında karşılaştığı öğretmen okul hayatındaki başarısını ciddi şekilde etkiliyor. Eğitim dönemiyle ilgili her şeyin temeli ilkokulda atılıyor. Son olarak, okul öncesi eğitim çocuğa katma değeri en yüksek eğitim dönemi, es geçmeyin, ciddiye alın!

İyi bir kar tatili diliyorum...



Bu konuda daha fazla okumak isterseniz:



5 Şubat 2015 Perşembe

Bir Çocuk Kitabı Bloğu - bikipak.blogspot.com.tr

Daha önceki bir yazımda çocuk kitapları konusunda takip ettiğim www.birdolapkitap.com ve  www.iyikitap.net sitelerinden bahsetmiştim. Şimdi de son zamanlarda keşfettiğim ve takip ettiğim çocuk kitaplarına dair bir bloğu sizlerle paylaşmak istiyorum: bikipak.blogspot.com.tr 

Anne Tuğba, kızı Deniz'e okuduğu kitaplar hakkında detaylı bilgiler veriyor. Çanakkale'de yaşıyorlar. Anladığım kadarıyla bir konuda da şanslılar. Ulaşabildikleri bir çocuk kütüphanesi var ve kütüphaneden çokça faydalanıyorlar. Keşke benim de böyle kolaylıkla ulaşabileceğim bir çocuk kütüphanesi olsaydı.

Amerika'da en çok hoşuma giden şeylerden bir tanesi, kütüphanecilikleri. Kapıları ardına kadar herkese açık. Özellikle çocuklar için pekçok faaliyet düzenliyorlar. Daha 6 aylık bebekler için bile faaliyetleri var. Kütüphanelerde kitapların yanı sıra e-kitaplar, sesli kitaplar, müzik cdleri ve filmler de bulunuyor. İnternet üzerinden de istediğiniz filmleri, kitapları, müzik albümlerini rezerve edebiliyorsunuz. Özellikle çocukları kütüphanelerle ve kitaplarla tanıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hemen her kütüphanenin çocuk bölümü var. İstanbul'daki çocuk kütüphanlerini aradığımda az sayıda ve çoğunun Anadolu yakasında olduğunu gördüm. O yüzden Kadıköy'e mi taşınsak diye bazen düşünmüyor değilim! Kadıköy, çocuk tiyatroları dahil İstanbul'daki sosyal faaliyetlerin pek çoğuna ev sahipliği yapıyor. 

Keyifli okumalar...



4 Şubat 2015 Çarşamba

Teknoloji ve Çocuklarımız

"Daha Sade Bir Hayat" kitabını okuyup öğrendiklerimi ve uyguladıklarımı daha önce yazmıştım. Merak edenler bu bağlantıdan okuyabilirler. Kitapta ekranları azaltmak deyimi kullanılıyordu. Yani sadece TV seyrettirmemek yetmez, bilgisayarlara, ipad gibi tabletlere, iphone gibi akıllı telefonlara da çocukların ulaşımını mümkün olduğunca kısıtlamak gerekiyor. Bazen görüyorum televizyon seyrettirmiyoruz deniyor, ama çocukların ellerinde tablet ya da anne babalarının akıllı telefonları var. Yazın çocukların bir gölgede ellerinde tabletlerle sohbet etmeleri artık yadırganmayan bir durum oldu. Eskiden çocuklar kendilerine bisiklet ya da misket aldırmak için annelerinin başının etini yerken şimdi akıllı telefonlar için çocuklar annelerinin başının etini yiyor. Çocukların halen gelişme dönemindeki beyinlerinin cep telefonlarının  ve kablosuz (wireless) internet bağlantılarının yaydığı sinyallere maruz kalması beni endişelendiriyor. Aşağıdaki ilk bağlantı WHO'nun web sitesinde yayımlanmış ve cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kansorejen olduğu belirten bir yazıya ilişkin.

Uzunca bir süre kablolu internet kullandım. Ama oturduğum apartmanda herkes kablosuz internet kullanıyor. Ben kullanmasam bile diğerleri kullanınca yine de maruz kalıyoruz. Ben de kablosuz (wireless) internet kullanmaya başladım. Ama içim içimi yiyor, sağda solda yayımlanan  ne kadar zararlı olduklarına dair araştırmalar endişelerimi daha da artırıyor. Öte yandan, çalıştığımız plazalarda da yine aynı dert. Her yer kablolarla, kablosuz internet bağlantıları ve cep telefonları ile dolu.

Eskisi gibi çocukların koşup oynayabilecekleri arkadaşlık kurabilecekleri alan yok. Evimin olduğu yer İstanbul'un pekçok yerine göre park ve bahçelerle dolu. Ancak, oyun oynayacak çocuk yok. Zaten Türk anneleri olarak soğuk konusunda evhamlı olduğumuzdan bir çoğumuz kış günlerinde çocuklarımızı parka bahçeye çıkarmıyoruz. Salıncaklar ve kaykaylar anneler tarafından yüz kez siliniyor. Bi rahat olamıyoruz! Biz olsak çevremizdekiler olmuyor :) Velhasıl park olsa bile ortalıkta çocuk yok. Mecburen çocukları bakacak birileri olsa bile arkadaş edinsin, sosyalleşsin diye kreşlere, oyun gruplarına veriyoruz. Oralar da bana doğal gelmiyor. Başlarında bir öğretmen ile çeşitli aktiviteler yapıyorlar. Çocukların serbest, kafalarına göre kurallar koyarak oynadıkları oyunlar giderek azalıyor. Doğal bir çocukluk yaşayamamaları beni üzüyor. Ama yapılabilecek çok fazla bir şey de yok.

Şehir plancılarımız da gayet güzel çalışıyor. Bir yerde azıcık fazla yeşillik olsun, etrafına yüksek yüksek bloklar dikip park manzarasının rantını çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta parkı nasıl tırtıklarızın peşine düşüyorlar. Hayran olduğumuz ya da kimimizin nefret ettiği Amerika'da Manhattan'ın ortasında devasa bir park var. Yine her gittiğiniz meydanda küçük bir park. Keza İngiltere öyle.  O parklara girer şehrin gürültüsünden, araba seslerinden uzak, kuş cıvıltılarını dinlediğiniz, stresten arındığınız güzel zamanlar geçirirsiniz. Sağı solu yol olan Ankara'daki Kuğulu Park'a girince sanki sihir yapılmış gibi araba seslerini duymazsınız. İki gündür İstanbul'daki Emirgan Parkı'nın yanındaki araziye otel yapılacağı konuşuluyor. Köşe yazarı Güngör Uras, Büyükşehir Belediye Başkanı'na seslenip gel burayı da yeşil alan yap demiş. Keşke dursalar, ama bir aya kalmaz dozerler girer.