4 Şubat 2015 Çarşamba

Teknoloji ve Çocuklarımız

"Daha Sade Bir Hayat" kitabını okuyup öğrendiklerimi ve uyguladıklarımı daha önce yazmıştım. Merak edenler bu bağlantıdan okuyabilirler. Kitapta ekranları azaltmak deyimi kullanılıyordu. Yani sadece TV seyrettirmemek yetmez, bilgisayarlara, ipad gibi tabletlere, iphone gibi akıllı telefonlara da çocukların ulaşımını mümkün olduğunca kısıtlamak gerekiyor. Bazen görüyorum televizyon seyrettirmiyoruz deniyor, ama çocukların ellerinde tablet ya da anne babalarının akıllı telefonları var. Yazın çocukların bir gölgede ellerinde tabletlerle sohbet etmeleri artık yadırganmayan bir durum oldu. Eskiden çocuklar kendilerine bisiklet ya da misket aldırmak için annelerinin başının etini yerken şimdi akıllı telefonlar için çocuklar annelerinin başının etini yiyor. Çocukların halen gelişme dönemindeki beyinlerinin cep telefonlarının  ve kablosuz (wireless) internet bağlantılarının yaydığı sinyallere maruz kalması beni endişelendiriyor. Aşağıdaki ilk bağlantı WHO'nun web sitesinde yayımlanmış ve cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kansorejen olduğu belirten bir yazıya ilişkin.

Uzunca bir süre kablolu internet kullandım. Ama oturduğum apartmanda herkes kablosuz internet kullanıyor. Ben kullanmasam bile diğerleri kullanınca yine de maruz kalıyoruz. Ben de kablosuz (wireless) internet kullanmaya başladım. Ama içim içimi yiyor, sağda solda yayımlanan  ne kadar zararlı olduklarına dair araştırmalar endişelerimi daha da artırıyor. Öte yandan, çalıştığımız plazalarda da yine aynı dert. Her yer kablolarla, kablosuz internet bağlantıları ve cep telefonları ile dolu.

Eskisi gibi çocukların koşup oynayabilecekleri arkadaşlık kurabilecekleri alan yok. Evimin olduğu yer İstanbul'un pekçok yerine göre park ve bahçelerle dolu. Ancak, oyun oynayacak çocuk yok. Zaten Türk anneleri olarak soğuk konusunda evhamlı olduğumuzdan bir çoğumuz kış günlerinde çocuklarımızı parka bahçeye çıkarmıyoruz. Salıncaklar ve kaykaylar anneler tarafından yüz kez siliniyor. Bi rahat olamıyoruz! Biz olsak çevremizdekiler olmuyor :) Velhasıl park olsa bile ortalıkta çocuk yok. Mecburen çocukları bakacak birileri olsa bile arkadaş edinsin, sosyalleşsin diye kreşlere, oyun gruplarına veriyoruz. Oralar da bana doğal gelmiyor. Başlarında bir öğretmen ile çeşitli aktiviteler yapıyorlar. Çocukların serbest, kafalarına göre kurallar koyarak oynadıkları oyunlar giderek azalıyor. Doğal bir çocukluk yaşayamamaları beni üzüyor. Ama yapılabilecek çok fazla bir şey de yok.

Şehir plancılarımız da gayet güzel çalışıyor. Bir yerde azıcık fazla yeşillik olsun, etrafına yüksek yüksek bloklar dikip park manzarasının rantını çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta parkı nasıl tırtıklarızın peşine düşüyorlar. Hayran olduğumuz ya da kimimizin nefret ettiği Amerika'da Manhattan'ın ortasında devasa bir park var. Yine her gittiğiniz meydanda küçük bir park. Keza İngiltere öyle.  O parklara girer şehrin gürültüsünden, araba seslerinden uzak, kuş cıvıltılarını dinlediğiniz, stresten arındığınız güzel zamanlar geçirirsiniz. Sağı solu yol olan Ankara'daki Kuğulu Park'a girince sanki sihir yapılmış gibi araba seslerini duymazsınız. İki gündür İstanbul'daki Emirgan Parkı'nın yanındaki araziye otel yapılacağı konuşuluyor. Köşe yazarı Güngör Uras, Büyükşehir Belediye Başkanı'na seslenip gel burayı da yeşil alan yap demiş. Keşke dursalar, ama bir aya kalmaz dozerler girer. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder