26 Aralık 2014 Cuma

Taze Anne Ürkekliği

Her anne adayı tatlı bir merak içindedir çocuğunu dünyaya getirmeden önce. Aklında bir sürü soru vardır. Acaba kime benzeyecek, ne zaman doğacak, nasıl olacak, iyi bir anne olacak mıyım? soruları kafasının içinde döner durur.

Daha önceki bir yazımda bana vasa previa teşhisi konulduğunu, doğumdan önce 1 ay hastanede yattığımı ve oğlumun 3,5 hafta kadar gününden önce doğduğunu yazmıştım. Doğumdan önce hastanede yattığım günlerde oğlumun fiziksel gelişimini tamamlayabilmesi için mümkün olduğunca geç doğum yapmayı umuyor ve genellikle televizyon seyrederek vakit geçiriyordum. Ara ara hastane bahçesinde kısa yürüyüşler yapıyordum. Bazı geceler eşim yanımda kalıyordu. Diğer akşamlarda da eve gitmeden gelip biraz uğruyordu. Bir pazartesi sabahı doktorum, ansızın bugün doğumu yapıcaz dedi. Hiç beklemiyordum, hazırlıksızdım. Ağlamaya başladım. Halbuki doktorum doğrusunu yapıyordu. Yaşım ilerlemişti ve fazladan bir risk almaya gerek yoktu. Oğlumun küvezde kalması gerekse bile muhtemelen bu çok kısa bir süre olacaktı. Zira hastanede olduğum sürede bebeğin akciğerlerini geliştirici iğneler de yapılmıştı. Ama kendimi endişelenmekten alıkoyamıyordum. Doktoruma bari ertesi gün olması konusunda ısrar ettim. Tekrar NST'ye bağlandım, ama kasılmalar artmıştı. Doktorum da kanama olursa klinikte yatmama rağmen oğlumun kurtulma şansının çok düşük olduğunu, hafta sonu konuştuğu arkadaşlarından vasa previa teşhisi ile hastanede yatan hamilelerin bile bebeğinin kaybedildiği bilgisini aldığı, bu nedenle daha fazla risk almaya gerek olmadığını, zaten doğum için oldukça iyi bir haftada olduğumuzu söyledi ve beni sezaryen için alelacele hazırlamaya başladılar. Hemen eşime haber verdim. Son bir haftadır annem refakatçi olarak yanımdaydı zaten.

Gerçekten endişeliydim. Eşim beni ameliyathaneye indirmelerinden 1-2 dakika önce gelebildi. Eşimin doğuma girmesini istiyordum, ama o pek girmek istemiyordu. Ben benim yanımda olmasından çok bebeği muayene eden doktorları takip edebilmesi, bir aksilik olup olmadığını kontrol edebilmesi ve baba olmayı daha çabuk benimseyebilmesi için girmesini istiyordum. Daha önce hiç ameliyat tecrübem olmamıştı. İnsan ameliyathanede kendini yalnız hissediyor. Kafamda binbir türlü endişe vardı. Ancak, herkes çok yardımcıydı. Epidural vermek için yapılan iğneleri filan neredeyse hiç hissetmedim. Bana süreci anlattılar. Göğsümden altını hissetmeyecektim, doğum esnasında karnıma bir basınç yapıldığını hissedecektim, ama canım yanmayacaktı. Benim doktorların ne yaptığını görmemi engellemek için 30 cm eninde bir perde çekilmişti, ancak doktorları görebiliyordum, konuşmalarını duyabiliyordum.

Ameliyatın hemen öncesinde eşim de yanıma geldi. Yanımda olma kararını verdiği için ona müteşekkirim. Ameliyathanede olmaktan son derece rahatsızdı. Ben eşime göre daha rahat görünüyordum. Bir ara bana epidural yapan doktor, bendeki oksijen maskesini ona takabileceklerini söyledi. Zira o derece rahatsızdı. Sezaryen esnasında da bir ara komplikasyon oluştu gibi oldu. Doktorum diğer arkadaşına "acele et, ittir" diye talimat veriyordu. O anlarda bile sakindim. Oğlumun sağ salim doğacağına inancım tamdı. Küçük bir bekleyiş sonrasında oğlumun tüm ameliyathaneyi inleten gür sesini duydum. Ağlamasını duyduğum an hayatımın en mutlu ve en huzurlu hissettiğim anıdır. Ameliyat devam ederken getirip oğlumu bana, beni oğluma koklattılar. İstemsiz, gözyaşlarım kendiliğinden gözlerimden süzülüyordu. Hakikaten mutluluk gözyaşları döküyordum. Bir mucizenin içindeydim. Dudağımda uçuğumsu bir şey çıkmıştı, hasta eder korkusuyla oğlumu öpmekten çekindim. Sonra oğlumu bebek bölümüne götürdüler. Eşim de ameliyathaneden çıktı. Ben de bir an önce ameliyathaneden çıkmak ve oğlumun yanında olmak istiyordum. Ameliyathanede bir yarım saat daha kaldım. Sonra dinlenme odasına götürdüler. Mümkün olan en kısa süre kalıp oğlumun yanında olmak istediğimi söyledim. Odama çıkar çıkmaz oğlumu yanıma getirdiler. Bembeyaz ve buruş buruştu. Gördüğüm en güzel bebekti. Mutluydum, huzurluydum. Hemen sütüm geldi. Ben de hayata bir Pazartesi öğleden sonrası gelmişim.

Eşim de ben de çok tedirgindik. Doğuma rağmen sanki bir şey olacakmış gibi ürkektik. İlk gece eşim hiç uyumadı, sabaha kadar oğlumun başında bekledi. Bebeği uyuması için yatırdığımda hık dese uyanıyordum. Bazen geceleri sıçrayarak uyanıp kontrol ediyordum. Eşim de benim gibi uyku esnasında birden sıçrayıp oğlumuzu kontrol ediyordu. Hastanedeyken hemşireler çok yardımcı oldu. Maalesef erken doğduğu için 2.740 gramdı ve emmek konusunda isteksizdi. Zorla emziriyorduk. Hemen sarılığın etkisiyle uykuya dalıyordu. Ben emzirmeyi bilmiyordum. Bebeğin memeyi kavramasını nasıl sağlayacağımı bilmiyordum. Göğüslerimde süt olup olmadığını anlayamıyordum. Hastanede 15cc kadar mama verdiler. Eve gittiğimiz ilk akşam nasıl emzireceğimiz konusunda ben, eşim ve annem çok endişeliydik. Eve varıp da epeyce uğraştıktan sonra bebeğin memeyi kavramasını sağlayınca hepimiz rahatlamıştık. 

Oğlum 3 günlükken kontrole gittiğimizde sarılık değerleri çok artmıştı. Oğlumun kilosu 2.400 grama düşmüştü. Hemen fototerapiye aldılar. Ben o kadar çaresiz hissediyordum ki, bebeğime bakamadığımı düşünüyordum. Gözlerimden yaşlar oğlumu kaybetme korkusuyla dökülüyordu. Çaresizdim. Oğlumu gözleri siyah bir bantla bağlı ve çıplak bir şekilde fototerapi cihazında görmek beni mahvediyordu. Altı saat kadar fototerapi gördü. Fototerapiden sonra oğlum biraz düzelir gibi oldu, ama halen emmekte çok zorlanıyordu. Önce emzirip sonra süt sağıyordum, sağdığım sütü emmekten vazgeçmesin diye biberon yerine kadeh denilen küçük plastik kaplarla vermeye çalışıyordum. En fazla 3 saat ara ile oğlumu uyandırmamız gerekiyordu, ama uyandırmak da bir hayli zor oluyordu. Arkadaşlarımdan mama ver diyenler oldu, ama sütüm yeterli olduğu ve anne sütüne yapılan vurgu nedeniyle mama vermedim. Eşim de mama ver diyordu, ben emzirdiğimi, besleyebildiğimi sanıp vermiyordum. Ancak, 12 günlükken öğlene doğru oğlumu emzirmek için uyandırmaya çalıştım, ama uyandıramadım. Yenidoğan sarılığının arttığının farkındaydım, en yakın hastaneye gittik. Yenidoğan sarılığının yükseldiği ve yine fototerapiye girmesi gerektiği söylendi. Benim yine iki gözüm iki çeşme. Hem bebeğimi kaybetme korkusu yaşıyor, hem de iyi besleyemediğim için suçluluk duyuyordum. Şimdi bunların hepsi bir annenin yaşabileceği sıradan olaylar gibi geliyor. Ama bu olayları yaşarken çok başka bir ruh halindeydim. Bu hastanedeki fototerapi cihazı daha eski bir modeldi, bu nedenle bütün gece hastanede kaldık.

Hastaneden çıktığında oğlum bir türlü canlanmamıştı, az hareket ediyordu. Doktorunu aradık, biraz mama verin, düzelir dedi. Gerçekten de mama iyi geldi. Hastaneden çıktıktan sonra 9-10 gün kadar mama takviyesi yaptık. Ancak, ikinci kez fototerapi tedavisi gördüğü hastanede biberon ile besledikleri için oğlum kadehle beslenmek istemedi. Çaresiz biz de biberonla beslemeye başladık. Oğlum, beklenen doğum günü geldiğinde, yani kırk haftalıkken doğacağı gün kendine geldi. Normal emmeye başladı. Kilo alımı hızlandı. Birden her şey düzeldi ve ben de anneliğin zevkini yaşamaya başladım. Ama oğluma doğduğu ilk zamanlar biraz mama vermediğime pişman oldum. Mama bebeğin yenidoğan sarılığını daha kolay atlatmasını sağlıyormuş.

Yavaş yavaş anne olmaya alıştım. Tedirginliği azaldı. Emzirmenin keyfini doyasıya yaşadım ve bugünlere geldik. Şimdi 31 aylık. Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Anne olmak isteyen herkesin annelik duygusunu yaşamasını dilerim.

Görüşmek üzere...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder